Boğaziçi köprüsünün Asya-Avrupa yakası geçişinde sağ tarafta kalan tepe üstünde, ağaçlar arasında, Japon mimarisini andıran şirin bir bina kırmızı rengi ile göze çarpar. Birgün yanımda bulunan arkadaşıma 'daha önce bu binayı fark ettin mi?' diye sordum. Arkadaşımın cevabı 'Evet, farklı görünüşüyle ilgimi çekmişti. Hakkında bilgim yok. Sanırım zengin birine ait olmalı' oldu.
Tahminimce, birçok kişinin verebileceği bir cevaptı bu. Bahse konu bina Alman mimar, şehir plancısı, ressam, tasarımcı ve yazar Bruno Taut'un kendi eviydi. Bu evi İstanbul'a yerleştikten iki yıl sonra yaptırmıştı maalesef bu evde uzun süre yaşayamamış, 1938 yılı sonunda hayata veda etmişti.
Bruno Taut dikkatli incelendiğinde, sıradışı teorileri ve hayat hikayesiyle tanınmaya değer bir mimar olmayı hak etmiştir.
Bruno Taut kimdir?
4 Mayıs 1880 tarihinde Königsberg'de (bugün Kaliningrad) doğdu. 1897-1901 Königsberg İnşaatçılık Okulundaki mimarlık eğitimini gördü (eski Doğu Prusya). 1909 yılında kendi mimarlık bürosunu Franz Hoffmann ile birlikte kurdu, kardeşi Mimar Max Taut 1912 te büroya ortak oldu. 1910 yılında Alman Eser İttifakına (Deutscher Werkbund) üye oldu. 1921-1924 yılları arası Magdeburg'da Imar kurulu başkanlığı yaptı. 1924-1931 yılları arası çok sayıda değişik inşaat firmalarına ve kooperatiflere toplu konut projelerine imza attı. 1931'de Berlin'de Prusya sanat akademisi üyesi oldu. 1933'te Japonya'ya göç etti. 1936'da Türkiye'ye yerleşti, Güzel Sanatlar Akademisi mimarlık bölümü başkanı olarak atandı, Milli Eğitim Bakanlığında mimarlık bölümü yönetimini üstlendi. 24.12.1938 tarihinde vefat etti, Edirnekapı Mezarlığı'nda toprağa verildi. Bazı Eserleri: Cam Ev, 1914, Köln Nal Yerleşim Bölgesi ,'Hufeisensiedlung', 1925, Berlin-Britz – UNESCO Dünya Mirası Papağan Yerleşim Bölgesi 'Papageiensiedlung', 1925, Berlin-Zehlendorf Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 1937–39, Ankara Atatürk Lisesi, 1937–40, Ankara Atatürk'ün katafalkı, 1938, Ankara Cumhuriyet Kız Enstitüsü, 1938, İzmir Cebeci Ortaokulu, 1938–39, Ankara
Taut bir konuşmasında şöyle der: 'Yapıların görünümü önemsizdir, asıl önemli olan şey, insanların yapıların içinde nasıl göründüğüdür.' Mimar bir binayı tasarlama aşamasında sanatçı kimliğini ve eserini ortaya koyarken, insanın fiziksel ölçeğini göz ardı etmemelidir. Basit bir örnek verirsek, ortalama insan boyu 1.75m iken, üç metrelik kapılar bu anlayışa göre gereksizdir. Bir anlamda Taut bu düşüncesi ile yapılarda mütevaziliği ön planda tutmaktadır. Fantastik sanatın ve mimarlığın en yoğun günlerinde, o kendisini toplumun sesi ve toplumun özlemlerini dile getiren birisi olarak görüyordu. Toplum kavramını pasifize etmiyor, onunda yaratıcı güçler taşıdığına inanıyordu. Ona göre bir yapının tasarımı tek başına mimarın elinden çıkmamalıydı. Bu düşünceden yola çıkarak Magdeburg'da belkide hayatının en önemli deneyimini yaşadı. Gri ve çirkin görünümlü şehir manzarasının renkli ve mutlu bir hayat sahasına dönüştürülmesi için, sıradışı bir çabaya girişti. Meslektaşı Walter Gropius gibi Bruno Taut'ta insanların renklere aşık olduğuna inanıyor ve bir toplumsal katılımla mimarlığa da yaşamsal bir mutluluğun yansıtılmasını ümit ediyordu. Bu girişim karşılıksız kalmadı. Toplum Taut'un çağrısına yanıt verdi ve bir anda Magdeburg şehrine ait binalar renkli cepheleriyle dünyaca tanındı. Ama bu renklilik uzun sürmedi. Renklerde yaşanan olabildiğince özgürlük karşı bir hareket ile son buldu. Bu toplum kaynaklı renksel enerjiyi sınırlandıran yönetmelikler ve bürokratik engeller çok geçmeden hayata geçirildi, Magdeburg şehri de yine eski tekdüze haline döndü.
Taut ümidini kesmedi. 1932 yılında Moskovaya yerleşme kararı aldı. Oradaki ulusal kültür, müzik ve sanatın vermiş olduğu ilhamın mimarlığa da yansıyacağına inanmıştı. Belkide aradığı toplumsal katılım bu ülkede vardı. Ama yolculuğu esnasında anlamıştı ki, bu büyük ülke kültür anlamında ne kadar zengin olsa da ekonomik geri kalmışlık, mimari yapısını geliştirmemişti. Büyük hayal kırıklığı yaşadı. Magdeburg'da ekonomik bir sorun yoktu ama bürokratik engellerle sınırlandırılmıştı, Moskovada ise ekonomik sebepler yolunu kesmişti. Moskova girişiminden sonra Taut için toplumsal katılımcı bir mimari anlayışın defteri artık kapanıyordu.
Japonya'dan davet aldı. Kyoto yakınlarında, imparatorluğa ait eski japon mimari anlayışı ile yapılmış (17.yy) Villa Katsura'yı incelediğinde, binanın kullanımı ve yapısının kusursuz bir bütünlük oluşturduğunu gördü. Bu bina, malzeme seçimi ve işçiliği ile birlikte insani açıdan rahat ve mutlu bir yaşam sürdürülecek şekilde tasarlanmıştı.
Taut Japonya'ya gitmeden önce “Siedlungsmemoiren” (Yerleşim Bölgelerinden Hatıralar) adlı yazısında düşüncelerini şöyle özetlemişti:'Bir bina inceleneceği zaman binayı gezerek, kazanılmış tecrübelerden, resim ve projelerden sonuç elde etmek zordur. Ancak nesnenin tarihsel gelişim sürecini bildikten sonra, fikir sahibi olabiliriz.' Böylece daha önce ileri sürdüğü bu tez Japonya'da bir anlamda doğrulanmış oluyordu. Bu sözleri şöyle yorumlayabiliriz. Bir mimari eser, şehir ve metropol hakkında yorum yapabilmek ve fikir edinebilmek için önce yapılaşmanın tarihi ile birlikte, toplumun siyasal ve kültürel değerlerini ve yapının bulunduğu doğayı anlamak gerekir. Ancak bunları anladıktan sonra doğru sonuçlara varılır. Bu sonuçlardan yola çıkarak topluma, dolayısıyla insana daha uygun ve kalıcı yapılar üretmek mümkündür.
Gerçekleştirilen mimari projelerde hedef sadece ekonomik beklentiler olmamalı. Yerleşim bölgeleri ve çalışma ve yaşam alanları insan yapısına uygun olarak, doğayı ön plana alarak seçilmeli ki yaşam sevincinin kalıcı olduğu ortamlarda hayatlar sürdürülebilsin. Bunun yanında estetik, kalite, kullanıma uygun malzeme seçimi, insani çalışma şartları, doğayı koruma gibi değerlerin sağlanmasına azami özen gösterilmeli.
Bu düşüncelerin dile getirilmesi görece kolay olsa da uygulamada gerçekleşmesi elbette bu kadar kolay olmamaktadır. Ne yazık ki çağımızın hızlı temposu ve verilen zorlu hayat mücadelesi, insana yeterli düşünme ve seçim hakkı tanımamakta. Yinede bu hızlı akışı arada bir yavaşlatarak sorgulama fırsatı yaratılmalı, değerlendirmeler insani çerçeveler dâhilinde yapılmalıdır.
Bruno Taut'un benimsediği gibi, toplumsal fayda üzerine oturtulmuş bir şehirleşme yaklaşımı ve mimari anlayışın geliştirilmesinde atılacak adımlar sadece mimarların veya kent tasarımcılarının değil, her insanın kendi sorumluluk alanı içinde ana görevi olmalıdır.
Yazar Mimar Çiğdem Şen
Kısa hayatını verimli yaşayan Zaha Hadid kadın meslektaşlarına önemli bir kılavuz oldu. Mimarlık zor bir uğraştı, mimaride kural tanımazlığın mümkün, erkek egemen bir sektörde kadınların söz hakkına sahibi olabileceğini ispatladı.
İstanbul'un yeniden yapılanması gerekliliği elbette tartışılmazdır. Hele ki bir deprem beklentisi içinde olmak, bu binalarda yaşayan insanların korkularını gidermek, olası bir felakette kayıpların en aza indirilmesi adına bu tür çalışmalar İstanbul için kaçınılmazdır.
Modern Tasarımın Annesi: Eileen Gray
Uzun zaman adı ve eserleri unutulan bu değerli sanatçı ancak 20. yüzyılın sonuna doğru yapıtlarının baş döndürücü fiyatlarla alıcı bulmasından sonra tekrar hatırlandı. Oysa Eileen Gray'in hikayesi modern tarihin önemli bir paçası, aynı zamanda bağımsız bir kişiliğin hikayesidir.
Wir benötigen Ihre Zustimmung zum Laden der Übersetzungen
Wir nutzen einen Drittanbieter-Service, um den Inhalt der Website zu übersetzen, der möglicherweise Daten über Ihre Aktivitäten sammelt. Bitte überprüfen Sie die Details in der Datenschutzerklärung und akzeptieren Sie den Dienst, um die Übersetzungen zu sehen.