Yazan Güven Ersen, Eylül 2024
Ne yazık ki, kadının toplumsal rolü, tarih boyunca değişime ugrasa da, bu değişimlerin derinliği ve kalıcılığı günümüzde sıkça sorgulanmakta. Simone de Beauvoir’ın “Kadın doğulmaz, kadın olunur” cümlesi, bu sorgunun özünü, ruhunu taşıyor gibi. Her ne kadar görmezden gelinse, her ne kadar kulak ardı edilse de, herkesin farkında olduğu bir gerçek var. O gerçekte şu ki, kadınlara biçilen cinsiyet rollerinin, sadece biyolojik farklılıklara değil, kültürel ve toplumsal yapılarla biçimlenmiş olması.
Tarih boyunca kadın, toplumun çeşitli alanlarında marjinalleştirildi ve belirli rollere hapsedildi. Antik toplumlardan günümüze kadar, genellikle ev içi rollerle sınırlandırıldı. Ekonomik, politik ve sosyal alanda erkekle eşit fırsatlara sahip olamadı ve kamusal alanda var olması hep engellendi.
Orta Çağ’da da benzer bir tablo gözlemleniyor; erkeklerin sahip olduğu statüden yoksun bırakılan kadınlar, eğitim ve iş fırsatlarına ulaşmakta ciddi engellerle karşılaştı. Bu dönemde, kilise ve feodal sistem kadınları genellikle “anne” ve “eş” rollerine mahkum etti.
Modernite ile birlikte bazı değişiklikler yaşanmış olsa da, kadınların toplumsal rolü ne yazık ki yine değişmedi. Sanayi Devrimiyle kadın iş gücüne katılsa da çoğunlukla düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalıştırıldı ve toplumun dayattığı norm kalıplarını bu dönemde de kıramadı.
20. yüzyılın ortalarından itibaren feminist hareketin artış etkisiyle kadın hakları konusunda önemli kazanımlar elde edildi, örneğin oy hakkı, çalışma hakları, eğitimde fırsat eşitliği gibi somut ilerlemeler oldu. Ancak, bu kazanımların çoğu hala yeterli değil. Cam tavan teorisi, özellikle iş yaşamında kadınların günümüzde karşılaştığı görünmeyen engelleri ifade etmekte. Ve biz milenyum çağında bu teoriyi hâlâ"konuşuyorsak, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda kat edilmesi gereken çok yol olduğunun bir göstergesidir. Erkek egemen anlayışın baskın varlığı, kadını liderlik pozisyonundan uzak tutmaya devam ederken, çağdaşlaşmaktan söz etmek mümkün mü? İşte bu eril egemen anlayış, cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının önünde ciddi bir engel olusturmakta. Kadınlar, iş hayatında ve siyasette yeterince temsil edilememenin sıkıntısını yaşarken şiddet ve ayrımcılık gibi sorunlarıda aşma mücadelesi veriyor. Türkiye ve Dünya geneli yapılan araştırma sonuçları incelendiğinde kadınların iş gücüne katılım oranının hala erkeklerden belirgin şekilde düşük olduğu da berrak bir netlikle gözlemleniyor.
Şunu biliyoruz ki, cinsiyetçi yaklaşımlar tarih boyunca varlığını sürdürmüş ve modern toplumlarda da etkisini devam ettirmiştir. Kadınların eşit hak ve fırsatlara sahip olması adına toplumsal normların, yasal düzenlemelerin ve kültürel algıların bir dönüşüm yaşaması elzem bir ihtiyaçtır.
Akıl ve vicdan sahibi, adalet ve hak kavramına inanmış her insanın dileği "Kadın doğulmaz, kadın olunur" anlayışının toplumlar tarafından içselleştirilmesi ve bir dönüşümün başlangıcı haline getirilmesidir.
Bu dönüşüm için atılacak adımlar, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde elzemdir. Cinsiyet eşitliği yolunda tüm insanlığın ortak çabasıyla, kadınların hak ettiği konuma gelmesi mümkün olacaktır.
Wir benötigen Ihre Zustimmung zum Laden der Übersetzungen
Wir nutzen einen Drittanbieter-Service, um den Inhalt der Website zu übersetzen, der möglicherweise Daten über Ihre Aktivitäten sammelt. Bitte überprüfen Sie die Details in der Datenschutzerklärung und akzeptieren Sie den Dienst, um die Übersetzungen zu sehen.